Dünya üzerindeki tüm canlılar, ilk canlı organizmalar oluştuğundan günümüze kadar olan süre boyunca çevre ile iç içe olmuşlardır. Milyarlarca yıldır süregelen bu serüven, insanın diğer canlılara üstünlük kurmasıyla deforme olmaya başlamıştır. Özellikle Sanayi Devrimi sonrası insanoğlunun çevreye verdiği zarar her geçen gün hızla artmaktadır. Sanayileşme sonucunda artan nüfus, teknolojik gelişmeler gibi etkenler bu sürecin hızlanmasında önemli rol oynamıştır. Çevre kirliliği yalnızca doğayı ve içinde barındırdığı canlıları değil, insan sağlığını da olumsuz etkilemektedir. Örneğin ülkemizde son yıllarda yaşanan orman yangınları yaşam için muhtaç olduğumuz oksijen miktarını azalttığı gibi atmosfere salınan karbon monoksit miktarını da arttırarak havamızı kirletmektedir. Meselenin göz ardı edilen diğer kısmı ise canlı hayatının bu tarz tahribat ile yok olmasıdır. Ormanların tahribat ile zarar görmesi, o ekosistemde yaşayan canlılığın ortadan kaybolması kısa vadede fark edilmese bile uzun vadede birçok olumsuzluğa sebebiyet verecek.

 Çevre Kirliliği: Termik Santrallerin Çevreye Verdiği Zarar

İnsanoğlu doğadaki bencil canlılardan olduğu için, diğer canlıların yaşam alanlarına zarar vermeyi kendilerine hak görmüşlerdir. Bu tahribatların hemen hemen hepsi maddi kaygılar sebebiyle olmaktadır. Örneğin yapılan araştırmaya göre ülkemizdeki 15 termik santralde baca filtresi bulunmuyordu. 2019 yılında yürürlüğe giren bir yasa, 15 santralin uygun filtre takma zorunluluğunu 2.5 sene erteledi. Yani 2.5 sene boyunca bu santrallerin havayı zehirlemesinin önü açıldı. İnsanların o an için daha fazla kazanç elde etmesi sağlandı. Fakat uzun bir süre sonra çok zararlı gelişmeler ortaya çıktı. Termik santrallerin filtresiz olması atmosfere karbon, sülfür, kül gibi zehirli gazların salınmasına neden olur. Yalnızca santralin bulunduğu bölgedeki insanların değil, dolaylı olarak o bölgedeki tüm canlılığın hayatlarını riske atar.

Canlılığın Akciğeri Ormanlar

Ülkemizde son yıllarda peş peşe meydana gelen orman yangınları birçok doğal hayatın yok olmasına neden oldu. Orman Genel Müdürlüğü’nün paylaştığı verilere göre Türkiye’de bulunan 12.6 milyon hektarlık alan yangına çok hassas bölgelerde bulunmaktadır. Özellikle Hatay tarafından başlayan, Akdeniz, Ege ve İstanbul güzergahında devam eden kıyı şeridi yangın açısından en riskli bölgelerdendir. Bu doğrultuda özellikle küresel ısınmanın giderek arttığı dünyada yangınların önüne geçmek için ciddi çalışmalar yapmak, artık sosyal sorumluluktan da öte bir zorunluluk halini almıştır. Yangınlar yalnızca orman bölgesine zarar vermez aynı zamanda erozyon, hava kirliliği, çölleşme, doğal yaşam, heyelan, sel gibi ekolojik felaketlere yol açar.

Orman yangınları ormanın faunasını etkileyerek içinde barındırdığı yaban hayatının yok olmasına ya da başka bölgeye kaçmasına sebep olur. Orman yangınları aynı zamanda aşırı sıcaklık dolayısıyla bölgede bulunan suyun buharlaşmasına, yüksek ısı sebebiyle ormanın içinde bulunduğu toprak yapısının bozulmasına sebep olur. Toprağın yapısının bozulması bölgede yapılan ağaçlandırma faaliyetlerini doğrudan etkiler. Örneğin yangının toprakta yarattığı tahribat sebebiyle bazen o bölgede bir daha hiçbir ağaç yetişmez. Bu da geri dönüşü olmayan olumsuzlukları beraberinde getirir. Orman yangınları bir yandan toprağı ve canlı yaşamını yok ederken havayı da olumsuz etkilemektedir. Yangınlar sonucu karbon salınımı artar, bu da küresel ısınmayı hızlandırır. Ülkemizde yaşanan yangınların boyutu ne olursa olsun bu konuda ciddi önlemler alarak çalışmalar yapmak gerekmektedir. Gözle görülemeyen küçük bölgeyi kapsayan yangınlar bile uzun bir süreç içerisinde birçok olumsuzluğu beraberinde getirecektir.

Çevre Kirliliği: Marmara Denizi ve Müsilaj Sorunu

2021 yılında gündemi meşgul eden müsilaj (deniz salyası), deniz canlılığını son derece olumsuz etkilemiştir. Müsilajın ortaya çıkmasındaki en büyük sebep bölgede bulunan sanayileşmedir. Marmara Denizi’ne doğrudan veya bağlı derelere hiçbir filtreleme yapılmadan bırakılan atık su, denizi hızla kirletmektedir. Müsilajın ortaya çıkmasından sonra çevre kirliliği üzerine yapılan araştırmalar göstermiştir ki denizlerin bu denli hızla kirletilmesi ilerleyen yıllarda ekolojik çöküşü beraberinde getirecektir. Denize atılan her türlü olumsuz madde denizin içinde yaşayan ekosistemin zarar görmesine sebep olur. Müsilaj sorunu bizlere deniz tabanındaki canlılığın nasıl olumsuz etkilendiğini açıkça göstermiştir. Ekosistem birbirine bağlı halkalar gibidir. Bu halkalardan bir tanesi çöktüğü zaman ekosistem komple çökecek ve geri dönüşü olmayan olumsuzluklar doğuracaktır.

Ortalama 70-80 yıl ömrü olan insanoğlu son dönemde dünyaya hiç olmadığı kadar büyük zararlar veriyor. Gelecek nesillere daha yaşanılır bir dünya bırakmak için insanlığın çevre kirliliği konusunda bilinçlendirilmesi gerekir. Bunun içinse toplumsal bir bilinç oluşturularak bunu kanunlarla desteklemek gerekmektedir.

 

By admin1