Dünyada sanatçıların eserlerinde topluma dönmesi, toplumcu gerçeklik kuramını ortaya çıkartmıştır. Bu kuramın edebiyat alanında gelişmesi, 20. Yüzyılda Marksist ideolojinin yaygınlaşmasıyla başlar. Toplumcu gerçeklik birçok kurama nazaran politik ideolojiden doğrudan etkilenmiştir. Kuramın temsilcileri emek, emek sömürüsü, bireyler arası eşitlik, adalet gibi beşeri kavramları sanatlarının merkezine koyarlar.
Özellikle 1930’lü yıllarda Rusya’da hakim olan Marksist ideoloji, bu kuramın gelişmesini sağlamıştır. O dönemde henüz yeni bir ülke olan Türkiye Cumhuriyeti’nin de Rusya ile olan ilişkisi sebebiyle, kuram Türkiye’deki sanatçıları etkilemiştir. Türk Edebiyatında, cumhuriyet döneminde Yaşar Kemal, Orhan Kemal, Sabahattin Ali yazılarıyla ön plana çıkmıştır. Ahmed Arif, Nazım Hikmet gibi temsilcilerin eserleriyle, toplumun gerçekliğine ışık tutulmuştur. Bu farkındalık sanatçıların eserlerinde kimi zaman emek sömürüsü, kimi zaman adaletsizlik, kimi zaman çaresizliğin insan üzerinde yarattığı psikolojik problemler şeklinde ortaya çıkmıştır.
Türk Edebiyatımızda Emek Türünün En Önemli Temsilcileri
Orhan Kemal
Türün önemli temsilcilerinden olan Orhan Kemal, roman ve öykülerinde fukara kesimi, proletarya sınıfını, talebeleri yalın bir dille okuyuculara aktarmıştır. Orhan Kemal, “Ekmek Kavgası” adlı hikâye kitabında fabrika emekçilerini, hapishane mahkumlarını farklı öykülerle okuyucularıyla buluşturur. 24 farklı hikâyeden oluşan bu kitabında tüm öyküler tamamen birey odaklıdır. Bireylerin içinde bulunduğu durumu çok sade ve anlaşılır bir dille okuyucuya aktaran Orhan Kemal, kitabın yayınlandığı yıllarda büyük beğeni toplamıştır.
Yazarın eserlerinden olan Bereketli Topraklar Üzerinde, köyden kente iş bulmak için göç eden üç arkadaşı anlatır. Romanda köylerinden daha iyi bir hayat sürebilmek için kente göç eden insanlar anlatılır. Bu insanların gücü elinde bulunduranlar tarafından nasıl zor şartlar altında ucuza çalıştırıldığı da anlatılmıştır. Yazarın eserleri kendisinin de doğup büyüdüğü Adana bölgesinde geçer. Yazarın insan psikolojisini aktardığı Eskici ve Oğulları adlı eseri yazıldığı dönem büyük ses getirmiştir. Bu romanda Orhan Kemal, emek ve sömürü kavramlarını ön planda tutar. Karakterlerin içinde bulunduğu psikolojileri de yalın ve akıcı bir dille okuyucuya yansıtmayı başarmıştır.
Nazım Hikmet
Toplumcu gerçeklik şiiri denildiği zaman akla ilk gelen isimlerden birisi ise Nazım Hikmet’tir. Nazım Hikmet şiirlerini ideolojik ve siyasi fikirlerini topluma yaymak için bir araç olarak kullanmıştır. Şiirlerinde toplumu merkez alan Nazım, günümüz dünyasında aşk şairi gibi yanlış algılanıyor. Oysa ki Nazım Marksist ideolojinin şairidir. Nazım şiirlerinde toplum üzerinde etki bırakmayı amaçlar. Bunu yaparken benimsediği Marksist ideolojiyi dayanağı olarak kullanır.
Şiirlerini yazmaya başladığı dönemden ölümüne kadar olan süreçte şiirlerinin biçimi değişmişse de amacı aynı kalmıştır. Memleket sevdası, hür düşünce, eşitlik, emek, ve toplumsal kaygı Nazım’ın şiirlerinin iskeletini oluşturmuştur. Nazım’ın birçok şiiri farklı dillere çevrilip bestelenmiştir. Şair, eğer dönem olarak incelenirse şiirlerinin amacı daha net anlaşılır. Türkiye, Moskova ve hapishane olarak ele alınıp bu dönemler incelendiğinde şiirlerinin amacı daha net anlaşılmıştır. Nazım’ın şiirleri Millî Mücadele’nin yaşandığı bu dönemde daha çok memleket sevdası, vatanseverlik, bağımsızlık gibi kavramları kapsar. Cephede savaşan askerlerin sesi olan Nazım yine bu dönemde sosyalizm ile tanışmış ve ülkedeki halkın endişesine bizzat tanık olmuştur. Şair, benimsediği ideolojiyi akademik boyutta öğrenmek ve tanımak için 1922 yılında Moskova’ya gider.
Nazım burada bizzat Marksist- Leninist eğitim almış, böylece benimsediği sosyalist düşüncesinde akademik kazanım elde etmiştir. Bu dönemde Rusya’daki en önemli şair ve yazarları incelemiş, incelemeleri sonucunda fütüristik akımını öğrenmiştir. Şiirlerinde fütüristik akımının düşüncesini Marksist ideolojiyle harmanlamıştır. 1923 yılında kaleme aldığı Makineleşmek İstiyorum şiiriyle makineyi sistemi değiştirmek için bir araç olarak görmemiş bizzat makine olmak istemiştir. Buradan da anlaşılacağı üzere kendisi sistemi değiştirenin kendisi olması gerektiğini açıkça belirtmiştir. Nazım daha sonra Moskova’dan Türkiye’ye döndüğünde dönemin Türkiye Komünist Partisi’nin faaliyetlerinde yer almış. Fakat o dönemde çıkan yasalar nedeniyle de tutuklanmıştır.
Nazım’ın Emek Savaşı
Nazım on bir farklı davadan yargılandıktan sonra hapse atılmıştır. Hapiste geçirdiği sürede dayanak noktası olarak aşkı bulmuştur. Şair, hapishane de kaldığı dönem boyunca aşk konusuna daha çok eğilim gösterse de benimsediği ideolojiyle aşkı harmanlamıştır. O dönem yazdığı şiirler tek düze aşktan ziyade aşkı ele aldığı toplumsal şiirler olmuştur. Mesela o dönem yazdığı 5 Aralık 1945 şiiri bunun en net örneklerindendir. Nazım bu şiirinde aşk, emek, emek sömürüsü konularını ele almıştır. Örnek olarak şiirde geçen korsan gemisi mevcut sistemi, esirler ise sömürülen halkı kasteder.
Nazım hapishaneden çıktıktan sonra öldürülme endişesiyle Türkiye’yi terk edip Moskova’ya gitmiş bir daha ülkeye dönmemiştir. Şairin ülke dışına çıktığı 1951 yılından ölümüne kadar (1961) olan süre boyunca kaleme aldığı şiirleri incelendiğinde aşk ve ülke hasreti dikkat çeker.